İlklere imza atan Sabri Yiğit’ ten bir ilk daha

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Kyoto Protokolü’ne uygun üretim yapan ilk şirket , Parex …

 Digicom’dan Parex’e, Kyoto Protokolü’nden Philippe Starck’a kadar devam eden çalışmalarıyla birçok ilke imza atan Güçlü şirketler topluluğunun sahibi Sabri Yiğit ile ekonomik ve ticari bakış açımızı yükseltmek adına keyifli bir sohbet…

Yeniliklerin öncüsü ve kaliteli işlerin sahibi bir iş insanı olarak bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız?

1960 yılında Kars’da doğdum. Orta Doğu Teknik Üniversitesi Ekonomi mezunuyum. Ailemin ticaretle uğraşan beşinci nesliyim. Ticaret hayatına çok küçük yaşta babamın sayesinde adım attım ve onun sayesinde ilk tecrübelerimi kazandım. Gençliğimde en büyük hayalim aileden gelen ticaret yapma geleneğini ve teknoloji tutkumu bir şirket çatısı altında birleştirmekti. Bu hayalimi 1995 yılında DIGICOM ile gerçekleştirdim. Bugün çatısı altında birçok farklı sektörden şirketler olan Digicom Grup’un Yönetim Kurulu Başkan’lığını sürdürmekteyim.

DIGICOM’un grup şirketleri hakkında bilgi alabilir miyiz? Faaliyet alanlarınız nelerdir?

Digicom Grup çatısı altında bugün çok farklı sektörlerde yer alan şirketler mevcut. Bu şirketlerin tümünün ortak özelliği alanında ilklere imza atarak iddialı işler yapması. Yani tüketici elektroniği alanında gösterdiğimiz yenilikçi tavrı her sektörde kendimize ilke edindik. Güçlü organizasyon yapısı ve işbirlikleri ile güçlenerek sağlam adımlarla yola devam etmekteyiz. Bu biraz da benim inovasyona olan merakımdan kaynaklanıyor. Birçok insanın olmaz dediği işlere eğer inanıyorsam mutlaka el atıyorum. Bugün elektronik alanında hali hazırda Pioneer, Pioneer DJ, Roadstar ve Sharp markalarının Türkiye distribütörlüğünü yapıyoruz ve aynı zamanda Conti Elektrikli Ev Aletleri markasının da sahibiyiz. Teknoloji ürünlerinin yanı sıra, FMCG sektöründe faaliyet gösteren ve yine iddialı işlere imza atan Parex markamız mevcut. Parex kimyasal olmayan temizlik yardımcıları, mutfak yardımcıları ve temizlik setleri ile pazarda dengeleri değiştiren bir marka oldu. Kyoto protokolünün en önemli maddesi olan doğada çözünebilirlik ilkesi ile yola çıkan Parex markamız, bugün 80.000m2 kapalı alanda üretimine devam ediyor. 30’un üzerinde ülkeye ihracat yapıyor ve aynı zamanda pazar liderliği ile ilerliyor. Gayrimenkul sektöründe faaliyet gösteren SAY Yapı şirketimiz ise butik ve markalı konutlara imza atmayı ilke edinmiş bir şirket. Pazarda şuanda yüksek oranlarda konut stokları sunan şirket politikalarının tam aksine tamamen A+ kitleye hitaben çok farklı işler yapan bir firma. Starlife Silivri, Starlife Güzelce, Starlife Göktürk projelerinin yanı sıra Türkiye’de Philippe Starck imzalı ilk proje olan yooistanbul projesini de hayata geçirdi. Grup çatısı altında yer alan diğer firmalar ve alanlarını ise şu şekilde özetleyebilirim. Yine sürdürülebilirlik ve doğada tamamen çözünen üretim felsefesiyle Parex’e de üretim yapan, ambalaj ve tüketim ürünleri sektöründe üretim yapan Ekomis Tüketim Ürünleri, İnşaat malzemeleri, temizlik, boya ve badana fırçaları sektöründe üretim ve ihracat yapan Yapaş Yapı, Sağlık sektöründe faaliyet gösteren ve Carestream, Villa Medikal Sistemler gibi markaların temsilciliğini üstlenen Digicom Sağlık Ürünleri.

Bu anlattıklarınızın arasından; yeni giriştiğiniz ve pazar liderliğine yükselen işlerden biri de Parex. Kyoto Protokolü’ne uygun üretim yapan ilk şirket olduğunuzu duydum. Bu kararı nasıl aldınız? Parex’in ilerleyişinde bunun etkisinin olduğuna inanıyor musunuz?

Evet, Kyoto Protokolü’nün esasları çerçevesinde üretim yapan Türkiye’de ve hatta Avrupa’daki ilk sanayiciyiz. Kyoto Protokolü’nden ilk bahsedildiğinde, insanlar genellikle sadece “ doğaya salgılanan karbon gazlarının filtrelizasyonunu” algılarlar, fakat bu protokolde bunun gibi, dünyanın sürdürülebilir olması için. 75 başlık daha var. Kyoto Protokolü’nün ana başlıklarından birisi diyor ki; “İnsanların günlük hayatlarında tükettikleri her türlü tüketim ürünü, tenlerine değen her şey, 12 yılda doğada tamamen toprak olmak zorunda”. Protokole göre 2020 yılından sonra; giydiğiniz gömlek, temizlik beziniz, mutfakta kullandığınız pişirme kâğıdı gibi dokunduğunuz her türlü tüketim ürünü 6 ila 12 yıl içerisinde toprak olmak zorunda. Bu ilkeye uygun şekilde üretim gerçekleştiren Türkiye’deki ve Avrupa’daki ilk şirketiz. Yüzde 100 doğada çözünen ürün serisi yapan Parex markası altında çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Kurulduğu günden bugüne Parex için 150 milyon$ yatırım yaptık. Parex, henüz beş yıllık bir şirket ve 2015 sonu itibariyle pazar lideri olduk. Tamamen yerli yatırımla yapılan Parex aslında bir Türkiye başarısıdır. Çünkü aynı sektörde yer alan global markalara meydan okuyarak liderliğe koşmuştur. Ve bir Türk markası olan Parex, global bir marka olma yolunda emin adımlarla ilerlemektedir. 2014 yılı itibariyle Parex markası ile ihracata başladık. Bugüne kadar Orta Doğu, Türki Cumhuriyetler ve Kuzey Afrika’da 30’un üzerinde ülkeye ihracat yaptık. 21 ülkede bölgesel distribütörlerimiz mevcut. Bugün Parex, Cezayir, Makedonya ve Kosova gibi Balkan ülkelerinde pazar liderliğine oynamakta. 2015 yılında cironun %10’undan fazlasını ihracattan sağladık. Hedefimiz önümüzdeki 5 yılda Parex’in cirosunun %50’den fazlasını ihracat kanalından oluşturmak. 2017’nin ilk çeyreğinde Cezayir’de çok büyük bir üretim yatırımı gerçekleştirmeye hazırlanıyoruz. Ardından hedefimizde Suudi Arabistan, Batı Afrika ve İran’da yatırım yapmak var.

Parex üretim tesislerine yeni bir yatırım yaptığınızı öğrendik? Yatırımın tutarı nedir? Yeni yatırım planlarınız da var mı?

Evet, geçtiğimiz hafta içerisinde Parex üretim tesislerimizde yeni bir makine parkurunun daha açılışını yaptık. Yaklaşık 10 milyon dolarlık bir yatırımla tesislerimizdeki makinelerimizi gelişen teknolojiye uygun olacak biçimde yeniledik. Dünya 4. sanayi devriminin geçiş sürecinde. Bu sanayi devrimi ile artık makinelerin birbiriyle konuştuğu bir çağa geçiyoruz. Bu dönüşümü biz de üretim tesislerimizde uygulamaya başladık tabi ki. Türkiye’de bizler katma değeri yüksek ürünleri dünyaya satabilmeliyiz. Dediğim gibi Parex hızlı tüketim sektöründe global markaların karşısına dikilen ve meydan okuyan bir oyuncu. Kyoto Protokolü ilkeleri çerçevesinde ve kalite hassasiyetiyle çıktığımız bu yolda,  sürekli en yeni teknolojiyi üretim tesislerimize taşıyarak, dünyadaki önemli sektörel oyunculardan olmayı sürdüreceğiz.

Pek çok yatırımcının yatırım yapmaktan kaçındığı bir dönemde siz bu gibi yeni yatırımlar duyurarak dikkat çekiyorsunuz? Yatırım kararlarınızda belirleyici unsurlar nedir? Nelere dikkat ediyorsunuz?

Ben zaten hep iddialı işlerin insanıyım. Fakat aslında bu dönemde süregelen bu gergin hava içinde hareket etmekten korkmuyorum demek doğru olacaktır. İnsanlar iyi malı seçmeyi ve her zaman kaliteli olana yönlenmeyi öğrendi. Doğru sektörlerde doğru adımları attıktan sonra yatırımdan korkmaya gerek yok. Türkiye ekonomisi çok sıkıntılı süreçlerden geçtiğinde de biz işimizi yapmaya devam ediyorduk. Tabi ki kriz yönetimi zamanlarımız da oldu. Özellikle Türkiye’nin en iddialı krizlerinde finans ekibimin şirkette sabahladığını bilirim. Önemli olan doğru zamanlarda doğru hamleler yapmak. Yatırımlarımızı şekillendirirken tüketim eğilimlerini iyi takip ediyoruz. Aynı zamanda Hong Kong’da teknolojileri sürekli takip eden bir Ar-Ge üssümüz de var. Yatırımları yapmadan önce uzun süreli Ar-Ge çalışmaları yaparak ilerliyoruz. İnovasyon içeren her yatırım mutlaka başarıya erişiyor.

İnşaat sektöründe de farklı işler yaptığınızı görüyoruz. Bunların içinde “yooistanbul” projesi oldukça öne çıkıyor. yooistanbul’u bize biraz anlatabilir misiniz?

Say Yapı olarak daima farklı projelere imza atmaktan yana bir duruş sergiledik. Bugüne kadar kamu binaları, plazalar, organize üretim tesisleri gibi projelere imza attık. Konut projesi olarak ise bugüne kadar İstanbul’un çeşitli merkezlerinde butik konut ve rezidans projelerini hayata geçirdik. Tüm bu işlerimiz farklı duruşumuzun birer kanıtı idi. Çünkü her bir projemiz kendine has özellikleri ile ön plana çıkan projeler oldu. Bunların ötesinde Say Yapı olarak, İstanbul’un tarihi yapısının nadide eserlerinden biri olan Sandoz Yalısı restorasyonu gibi keyifli ve sorumluluğu da bir o kadar yüksek bir işe de imza attık. İnşaat sektörünün bugün geldiği noktada orta ve dar gelir düzeyine hitaben yapılan tüm projeler İstanbul’da ciddi bir konut stoğu yaratmış durumda. Ve ne yazık ki İstanbul’un tarihi dokusundan çok uzak şekilde yüksek kuleler arasında kaybolmaya başladığımız bir dönemdeyiz. Say Yapı olarak Türkiye’de şuandaki anlamıyla kimsenin yapmadığı işleri yapıyoruz. Bol adetli konut stokları ile ilerlemek yerine, niş işler yapıyoruz. Tasarım ve trend çalışmalar ortaya çıkarıyoruz. Biz sadece ev satmıyoruz, hayat standardı satıyoruz. İstanbul şehrinin merkezinde ve diğerlerinden farklı ne yapabiliriz diye düşünürken yollarımız Philippe Starck ile kesişti. Ve yooistanbul’u hayata geçirdik. İnsanlara sadece ev değil bir yaşam alanı sunmayı amaçladık. İstanbul’un kültürel yapısına katma değer ekleyebileceğimiz bir proje oldu yooistanbul. Şuanda Ortaköy’de inşaat halinde olan yooistanbul projemizde bütün kullandığımız ürünler doğal. 22 dönüm arazide 18 dönümü yeşil alan ve yürüyüş yollarına ayırdık. “UIus-Ortaköy-Zincirlikuyu” üçgeninin tam kalbinde, bölgedeki emsallerinin aksine, doğayla bütünleşik yatay bir proje olarak tasarladık. yooistanbul doğayla iç içe yaşamı ilke edinen bir proje olarak hem doğaya hem insana saygılı. 11 blokta 116 rezidans bulunuyor. Ayrıcalıklı yaşamın tüm detaylarıyla donatılmış projemizde en küçük metrekaremiz 110’dan başlıyor, en büyük rezidans metrekaremiz ise 950 metrekare. Lokasyon ise İstanbul’un en vazgeçilmez noktası. Yatırımcısına sürekli kazandıracak olan nadir projelerden biri yooistanbul. Çünkü İstanbul Boğaz’ına komşu bir yaşam her zaman değer kazanacaktır. Bir iş adamının İstanbul’un göbeğinde gökdelen yerine 5 katlı butik bir hayat sunduğu tamamen farklı bir proje, yooistanbul. Ve bu doğrultuda da devam ederek, İstanbul’un konut stoğunu arttırmak yerine, İstanbul’un değerine değer katacak yepyeni proje yatırımlarımız da kapıda.

Geçtiğimiz ay içerisinde yooistanbul’un reklam filmi lansmanını da yaptınız. Filmde Selçuk Yöntem oynuyor. Bu reklam nasıl oldu?

yooistanbul reklam filmi hazırlıkları başladığında pazarlama ekibimiz bana filmde Selçuk Yöntem’i oynatma fikri ile geldi. Ellerinde reklam fikri, metinleri her şey hazırdı. Selçuk benim 40 yıllık dostumdur. Çok da nazım geçer. Bu arada kendisi aynı zamanda yooistanbul projesi daha başlarken bir ev satın almıştı bile. Evinin mermerlerini seçmek için yooistanbul’a geldiğinde kendisini pazarlama müdürümüz ile tanıştırdım. Reklam filmini anlattılar. Selçuk filmin fikrini çok sevdi ve hemen kabul etti. Çok keyifli bir süreçti bizim için. Güzel bir reklam filmi olduğuna inanıyoruz. Basın toplantısında da birlikte yer aldık. Selçuk’la dostluğun yanında böyle bir işte de birlikte çalışmak çok keyifliydi. Daha da güzellerini yapacağımıza inanıyorum beraber.

Son olarak; sizi takip ettiğimiz kadarıyla hemen hemen katıldığınız her programda ve her röportajınızda mutlaka Endüstri 4.0 devrimine vurgu yapıyorsunuz. Bu konuda atılması gereken adımlar ve düşünceleriniz neler?

Digicom Grup Şirketleri olarak çok farklı sektörlerde faaliyet gösteriyoruz. O nedenle birbirinden bağımsız olan birçok sektörü bir arada değerlendirmekten çekinmiyorum. Tüketici elektroniği, Hızlı tüketim ürünleri, inşaat&gayrimenkul gibi apayrı alanların nabzını sürekli olarak tutabiliyorum. 2023 hedefleri ülkemiz için mühim hedeflerdir. Rekabet gücü yüksek ekonomiler içinde yer almak isteyen Türkiye, küresel düzeydeki tüm gelişmeleri takip etmelidir. Aslında Endüstri 4.0 devrimi 2023 hedeflerinin tam merkezinde yer alıyor. Gerçek anlamda kalkınma hedefleri olan bir Türkiye, bugün artık dünyada başlamış olan bu değişimi yakalamalıdır. Bu hedefler sadece sektörel değil tamamen tüm Türk ekonomisinin hedefi olmalıdır ve total olarak değerlendirilmelidir. Eğer ciddi anlamda 2023 hedeflerine ulaşmak istiyorsak, mutlaka Endüstri 4.0 devrimine uyum sağlayacak üretime geçmelidir. Endüstri 4.0 devrimi ile dünyada 2050 yılına kadar agresif bir dönem başlıyor. Gelişmiş ülkeler Endüstri 4.0 hedeflerini koydu bile. 2040 yılında Almanya’da bu üretim modeli ile yüzde 30 işsizlik konuşuyoruz. Çünkü üretimde insana ihtiyaç olmayacak, üretim maliyetleri düşecek.  Bu süreçte şirketler ciddi bir şekilde el değiştirecek, konsolidasyon olacak. Değişimde otomasyon ve robotikleşme sürecini yakalayamayan, kendini yenilemeyen kimse kalamayacak.  Bu devrimi anlayamayan sanayici ve ülkeler gerçekten yenik düşmeye mahkûm. Artık devir geride kalma devri değil, hiç bir yeniliği ıskalama lüksü olmayan bir çağdayız. Türkiye Endüstri 4.0 dönüşümünde sadece bir uygulayıcı olmaktan öte, Rusya ve Yakın Asya pazarlarına bu teknolojiyi satıyor olmalıdır. Avrupa’ya bu teknolojiye sahip üretim bandını satamazsınız. Fakat know-how’ınızı Orta Asya pazarları için avantaja çevirebilirsiniz. Bu dönüşüm sürecinde zaman kaybetmemek için Türkiye’de politikacıların, iş adamlarının, sivil toplum kuruluşlarının ve fikir öncülerinin aynı potada birleşmesi bireysel ya da kurumsal kaygılardan ve fikirlerden uzaklaşması, tamamen bu evrimin gerçekleşmesi ortak hedefinde buluşması gerekmektedir. Her sektörde beraber dönüşüm ilk şart. Dünyanın girdiği bu yeni sürecin içinde yer alamazsak, var olan maliyet ve lojistik kaynaklı avantajlarımızı da kaybedeceğiz. Bu bir memleket meselesidir. Vatanseverlikte benim için en önemli ölçüt memleketteki refah düzeyinin yükselmesini sağlayabilmektir. Şunu iyi okumalıyız; Türkiye’de bireysel girişimlerle Sanayi 4.0 devrimi tamamlanamaz. Tam bir evrim geçirebilmek için tedarikçiden, lojistiğe her alanda hep beraber değişmek ve bunu benimsemek zorundayız.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir


The reCAPTCHA verification period has expired. Please reload the page.