“Ülkemizdeki sorumlu vatandaş olma bilincinin her geçen gün arttığına, bu bilinç ile hareket eden her bireyin hem kendilerine, hem de sosyal ve çevresel kalkınmaya daha da büyük katkılar sağlayacağına inanıyorum.”
Değerli okuyucularımız, dergimizin bu sayısında iş hayatındaki başarılarının yanı sıra yer aldığı sosyal sorumluluk projeleriyle de herkesin takdirini kazanmış, gerek çalışmalarıyla, gerekse hayat görüşüyle örnek bir isim olan Berrin Zorlu’yu konuk ettik…
-Berrin Hanım öncelikle bize vakit ayırıp sorularımızı yanıtladığınız için teşekkür ederiz. Röportajımıza kısaca sizi tanıyarak başlayabilir miyiz?
Ben de sizlere teşekkür ediyorum. Derginizi severek takip ediyorum ve başarılarınızın devamını diliyorum. Bursa doğumluyum. Çocukluğum da Bursa’da geçti. Genç yaşta İstanbul’a taşınmama rağmen Bursa ile bağım ve uzun yıllara dayanan dostluklarım hiç kopmadı. Eğitim hayatım boyunca iddialı bir öğrenci olduğumu söyleyebilirim. Okumaktan, yeni bilgiler öğrenmekten ve kendimi geliştirmekten büyük keyif alıyorum. Bu dünyaya öğrenmek için geldiğime inanıyorum. Liseyi bitirdiğim yıl Boğaziçi Üniversitesi Halkla İlişkiler Psikolojik Danışmanlık Bölümü’nü kazandım. Bu dönem eşimle tanıştığımız döneme denk geliyor. Bu süreçte İstanbul’a gelmekten vazgeçtim, ardından da 19 yaşında evlendim. İlk oğlumuz Berkun’u dünyaya getirdikten sonra eşimin ve annemin desteği ile Uludağ Üniversitesi İşletme Bölümü’nü bitirdim. İstanbul’a taşındıktan sonra ise küçük oğlum Zeki doğdu. Şu an Berkun 20 yaşında ve Boston’da Ekonomi okuyor. Zeki ise 14 yaşında ve 9. Sınıf öğrencisi.
-Senelerdir deri sektöründe faaliyet göstermenizin yanı sıra, Zorlu Holding bünyesinde de görev alıyorsunuz. Peki, Berrin Zorlu’nun iş hayatı nasıl başladı? Mesleki seçiminizin size yansıması nasıl oldu?
Yıllardır iş hayatının içindeyim. Eğitim sürecimin ardından, gerek iş insanı kimliği, gerek insan sevgisi, gerekse hayırseverliğiyle her zaman hayranlık duyduğum babamın teşvikiyle aile şirketimizde çalışmaya başladım. Hala da koleksiyon tasarımı, seçimi ve üretimi ile doğrudan ben ilgileniyorum. Seçtiğim meslekle kişiliğimin, hayata bakış açımın örtüştüğünü düşünüyorum. Bu anlamda da kendimi çok şanslı buluyorum. Ben pozitif duygular üzerine yoğunlaşmaya, bireysel zenginliklerimize ve potansiyelimize odaklanmamız gerektiğine inanan bir insanım. Bu anlamda modayı insanın kendini iyi hissetme sebeplerinden biri olarak görüyorum. Kırcılar Deri’deki görevimin yanı sıra 1999 yılından beri de Mehmet Zorlu Vakfı’nın Yönetim Kurulu Başkanlığı’nı yürütüyorum.
-Kırcılar Deri’nin koleksiyon tasarım sorumluluğu, model tasarımı, seçimi ve üretimi ile doğrudan ilgileniyorsunuz. Bu anlamda çalışmalarınızdan bahseder misiniz?
Kırcılar Deri, 1968 yılında kurulmuş, kurulduğu günden bugüne ülkemizde ve özellikle de yurtdışında iyi tanınan köklü bir kuruluş haline gelmiştir. Moda sürekli değişim içinde olan bir sektör. Biz de değişen trendlere, müşteri ihtiyaç ve beklentilerine göre ürünler tasarlıyoruz. Ağırlıklı olarak yurtdışına çalışan bir grup olduğumuz için Interstore Zeytinburnu mağazamızda her milletin giyim tarzına göre tasarlanmış ayrı bölümlerimiz bulunuyor. Bu da bizim uluslararası trendleri takip etmemizi zorunlu kılıyor. Rus ve Arap müşterilerimize daha gösterişli modeller, Japon müşterilerimize ise kendi fiziksel özelliklerine göre daha dar ve kısa kalıplı modeller sunuyoruz. Türkiye pazarındaki müşterilerimize ise sürekli yenilenen koleksiyonlar ile buluşturuyoruz.
-Özellikle bu yılın deri trendleri hakkında bilgi alabilir miyiz?
Bu yılki trendlere baktığımızda derinin tüm parçalarda ve aksesuarlarda öne çıktığını görüyoruz. Deri ceketler her dönem moda olan klasikler arasında yer alıyor. Kısa deri ceketler sonbahar kış trendlerinde etkili stillere imza atıyor. Ayrıca deride sonbahar renkleri ile uyumlu kahverengi, kırmızı, bordo ve mavi renklere talep var. Kapitoneler, püsküller ve saçaklar, kollarda fermuarlar kullanılıyor.
“HER İNSAN PARÇASI OLDUĞU TOPLUM İÇİN BİR ŞEYLER YAPMALI…”
– Sosyal sorumluluk projelerinde ve dernek faaliyetlerinde oldukça aktif olduğunuzu biliyoruz. Yer aldığınız projeler ve şu an ki çalışmalarınız hakkında neler söylemek istersiniz?
Ben her insanın parçası olduğu toplum için bir şeyler yapması gerektiğine inanan biriyim. Öncelikle evlatlarımı kendilerine, ailelerine, ülkemize değer katacak bireyler olarak yetiştirmeyi görev bildim. Bu prensibi sadece çekirdek ailem için değil, değebildiğim tüm toplumsal alanlar için de benimsedim. Bu paralelde de Mehmet Zorlu Vakfı başkanlık görevimin yanı sıra birçok derneğe ve sosyal sorumluluk projesine de destek vermeye gayret ediyorum. Zorlu Grubu’nu Türkiye’de yenilikçi düşüncenin, araştırma ve geliştirmenin, tasarımın, girişimciliğin ve yenilikçi fikirlerin en önemli temsilcilerinden biri, belki de en önemlisi olarak tanımlayabiliriz. Grubun sosyal sorumluluk anlayışı da aynı değerler temeline, ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda topluma değer katmak üzerine kurulu. Mehmet Zorlu Vakfı çatısı altında sosyal sorumluluk çalışmaları yürütülüyor, toplumsal gelişime katkı sağlayacak sürdürülebilir ve uzun soluklu projeler hayata geçiriliyor. Vakfın çalışmaları 15 yıldan bu yana eğitim, kültür-sanat, sağlık ve sosyal yardımlaşma alanlarında devam ediyor. Eğitim, vakfın öncelikli kaynak ayırdığı bir alan olarak öne çıkıyor. Bu doğrultuda, ailelerin sosyo-ekonomik durumları, bölgeler arası farklılıklar gibi unsurlar sebebiyle eğitimini sürdüremeyen başarılı gençlere fırsat eşitliği yaratmak için çalışıyoruz. Bugüne kadar 12 bin öğrenciye burs olanağı sağlayarak, ülkemizin farklı illerinde 10 modern okulu hayata geçirdik.
Yine Mehmet Zorlu Vakfı bünyesinde faaliyet gösteren Zorlu Çocuk Tiyatrosu aracılığıyla 2003 yılından beri Türkiye’nin dört bir yanındaki dezavantajlı çocuklar ile tiyatro oyunlarını ve kukla gösterilerini buluşturuyoruz. Bugüne kadar 500 binin üzerinde çocuğa ulaştık. Mehmet Zorlu Vakfı’ndaki çalışmalarımın yanı sıra farklı STK’larda, çeşitli sosyal sorumluluk projelerinde de görev alıyorum. Şimdi kültürel emanetleri korumak, kültür-sanat bilincini geliştirmek amacıyla kurulan EPOS 7 Derneği’nin “Antik Kentimiz Stratonikea’ya Sahip Çıkıyoruz” projesine destek veriyorum. Proje kapsamında; Stratonikea antik kentini tanıtmak üzere çalışıyoruz. Bir aşk efsanesinden doğan şehrin kurucusu olan I. Antiokhos, burayı eşi Stratonike için inşa ettirmiş. MÖ 3. yüzyılda kurulan şehir antik dönemden, Osmanlı, oradan da Türkiye Cumhuriyeti’ne uzanan kent dokusunun izlerini taşıyor. Bugüne kadar kısıtlı imkânlarla kazı çalışmaları yapılmış. Bundan sonraki dönemde kentin gün ışığına çıkmasına kaynak yaratmak amacıyla 3 Aralık’ta Zorlu Center’daki Raffles Hotel’de özel bir organizasyon düzenleyeceğiz.
-Özellikle Türkiye’nin sosyal sorumluluk anlamında geldiği noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye’nin sosyal sorumluluk anlamında geldiği noktaya baktığımızda, özellikle son 10 yılda hem kurumsal hem bireysel anlamdaki farkındalığın ve çalışmaların arttığını gözlemliyorum. Artık kurumların itibarı topluma ve çevreye kattıkları değerle anlam kazanıyor. Şirketler operasyonlarını yürütürken, çalışmalarının sosyal paydaşlarına etkisini değerlendirerek hareket ediyor. Hayata geçirilen projeler, şeffaf ve hesap verilebilir niteliklerde düzenleniyor. Tabii ki bu konuda daha gidecek çok yolumuz var. Ancak ben ülkemizdeki sorumlu vatandaş olma bilincinin her geçen gün arttığına, bu bilinç ile hareket eden her bireyin hem kendilerine, hem de sosyal ve çevresel kalkınmaya daha da büyük katkılar sağlayacağına inanıyorum.
“EN BÜYÜK AŞKIM ÖĞRENMEK!”
-Berrin Zorlu’nun bir günü nasıl geçiyor? Özellikle hafta sonlarınızı nasıl değerlendiriyorsunuz? Ailece yapmaktan keyif aldığınız aktiviteleri bizimle paylaşır mısınız?
Her sabah mutlaka yoga ve pilates yaparım. Hafta içi çoğunlukla Kırcılar Deri’de oluyorum. Koleksiyonun tasarımından üretimine tüm süreçlerinde olduğum için yoğun bir tempoda çalışıyoruz. Mümkün olduğunca moda ile ilgili günleri, fuar ve defileleri, ayrıca özel ilgi alanım kapsamında sanat etkinliklerini takip etmeye çalışıyorum. İş hayatından arta kalan zamanlarda kendimi geliştirmek için sürekli yeni kurslar, seminerler, workshoplar araştırırım. Yoga eğitmenliği ve transformal nefes terapisine ilgim var. En büyük aşkım öğrenmek diyebilirim. Her zaman yanımda kitabım olur ki boş vaktim olursa okuyabileyim… Hafta sonları ise daha çok yürüyüş, bisiklet gibi kardiyo tipi sporlara ağırlık veririm Bir de sinema ailece tutkumuz. Vizyon filmlerini takip etmenin yanı sıra klasikleri de izlemekten büyük keyif alırız.
-İş hayatınız ve sosyal hayatınızdaki aktifliğinizin yanı sıra, davetlerdeki şıklığınızla da göz dolduruyorsunuz? Peki giyim konusunda nelere dikkat ediyorsunuz. Bu noktada olmazsa olmaz dediğiniz kriterler nelerdir?
Bir kadının güzel olmak için mutlu olması gerektiğine inanıyorum. Ruh ve bedenin bütünsel harmonisi zaten her zaman her göze hoş görünür… Bu nedenle moda olan öğelerden sadece beni heyecanlandıran parçaları alıp yine kendi genel stilimle tamamlarım. Marka bağlılığım yoktur. Giyimde bütünselliğe inanırım. Kıyafetim; saçım, makyajım, ruh halim ve içinde bulunacağım mekanla, tamamıyla uyum içinde olmalıdır.
-İleriye yönelik hedefleriniz ve projelerinizden bahsedebilir misiniz?
Ben bu dünyaya öğrenmek, kendimizi geliştirmek ve mutlu olmak için geldiğimize inanıyorum. Benim her zaman yapılacak yeni bir şeylerim vardır. Boş durmayı hiç sevmem, üretmeye paylaşmaya bayılırım. Mehmet Zorlu Vakfı ve Kırcılar Deri’deki görevlerimi en iyi şekilde yerine getirmek üzere üretmeye ve paylaşmaya devam ediyor olacağım.
Berrin Zorlu ile kısa kısa…
Azimli, çalışkan, iyiliksever, idealist; kendinizi kelimelerle anlatsanız hangilerini seçerdiniz?
İnsanın kendisini anlatması zor ama öğrencilik yıllarımdan beri kendimi azimli ve çalışkan bir insan olarak görürüm. İyiliksever bir insanım. Çocukluğumda ailemin bana aşıladığı merhamet duygusu yıllar içinde beni sadece kendim ve yakın çevrem için değil topluma faydalı olmak için yaşayan bir insan yaptı. Hayatım boyunca önüme koyduğum hedefleri gerçekleştirmek, kendimi geliştirmek için çabaladım hala da bu gayret içinde bir insan olarak idealist olduğumu söyleyebilirim.
-Hayattaki en büyük beklentiniz nedir?
Yaşadığım sürece önceliğim hep çocuklarım olacak. Dolayısıyla hayattan en büyük isteğim çocuklarımı mutlu ve huzurlu görebilmek. Ülkemizi birlik, beraberlik ve barış içinde görmek de en büyük temennim.
-Size en çok keyif veren sanat dalı?
Sanat bir şekilde hayatımın her alanında var. Müzik, tiyatro ve resim en çok keyif aldığım alanlar. Sanata ailecek de çok düşkünüz. Sahne sanatları gündemini takip ediyoruz. Mümkün olduğunca yurt içi ve yurtdışındaki konser ve sergilere gitmeye çalışıyoruz.
-Favori aksesuarınız?
Kıyafeti tamamlayan, zaman zaman da bambaşka bir tarz yaratabilen eşarp ve şal en sevdiğim aksesuarlardır.
–Sizin renginiz?
Vizon, siyah ve mürdüm en sevdiğim renklerdir.