“Hırsın içinde ego vardır,
Azmin içinde ise Allah’ın verdiği güç!”
İş hayatındaki başarılarının yanı sıra, muhteşem enerjisi ve hayata bakış açısıyla da bizleri kendine hayran bırakan Ümit Orman, keyifli bir söyleşi ile konuğumuz oldu.
Sorularımızı büyük bir içtenlikle yanıtlayan Ümit Orman, “Allah azmi ve insanlara verdiği gücün kullanılmasını sever. Ama bu durum hiçbir zaman hırs ile karıştırılmamalı. Nitekim hırsın içinde ego vardır, azmin içinde ise Allah’ın verdiği güç!” diyerek, hayata dair düşüncelerini bizimle paylaştı.
– Röportajımıza kısaca sizi tanıyarak başlayabilir miyiz? Şu sıralar neler yapıyorsunuz?
Aslen Karadenizliyim fakat İstanbul’da doğdum. Lise yıllarıma kadar İstanbul’daydım. Üniversite öğrenimimi yurtdışında tamamladım. Sonraki süreçte evlendim ve 23 sene yurtdışında yaşadım. Daha sonra da talihsiz bir trafik kazasıyla Türkiye’ye döndüm.
Şu sıralar ne yaptığıma gelince; kardeşim Fikret Orman, Beşiktaş Spor Kulübü’nün başkanlığını yaptığı için şirket işleriyle çok fazla ilgilenemiyor. Bundan dolayı ben de kız kardeşimle birlikte şirket işlerini yürütüyorum. Daha çok şirketin yurtdışı işleriyle ilgileniyorum. Aynı zamanda seyahatlerime annemi de götürüyorum; böylece hem müşterilerimle görüşüyorum hem de annemin gönlünü yapıyorum (gülüyor).
– Kardeşiniz Fikret Orman’ın Beşiktaş Spor Kulübü’nün başkanı olmasından dolayı spor hayatınızın merkezi durumunda. Peki sağlıklı yaşam adına siz sporla ilgili misiniz? Beşiktaş maçlarına gidiyor musunuz?
Yüzmeyi çok seviyorum; hatta Hollanda’da küçük çocuklara yüzme dersi bile veriyordum. Bir dönem aerobik hocalığı yaptım. Sonra çok ağır bir trafik kazası geçirdim ve kazadan sonra birçok kemiğim kırıldı. Ardından sporu bırakmak zorunda kaldım… Tüm bu olayların üstüne birde çok sevdiğim babamı kaybettim. Acı bazı insanların bünyesinde iştahsızlığa neden oluyor ama bende tam tersi etki yaptı ve 14 kilo aldım… Beşiktaş maçlarına hem takıma hem de kardeşime destek vermek amaçlı elbette ki gidiyorum. Kulübün maçlarını da büyük bir keyifle izliyorum.
– Geleneksel bir aile yapınız var. Yaptığınız her işte öncelikle saygı ve sevgiye değer veriyorsunuz. Günümüzde bu değerlere bağlı olan gerçekten çok az aile var. Bu bağlılığın bir sırrı var mı? Bu konuyla ilgili okuyucularımıza neler söylemek istersiniz?
Bu bağlılığın sırrı babamdır. Çünkü babam, ailenin birbirine bağlı olması gerektiği bilincini bize çok küçük yaşlarda kazandırdı. Mesela çocukken, Fikret benden su isterdi. Ben su getirmeye üşenirdim. Babam “Bir tane erkek kardeşin var” diyerek beni teşvik ederdi. Aynı şekilde Fikret’e de “Ablaların dışarı çıkacağı zaman onları sen götüreceksin” derdi. Bu şekilde küçük özveriler bize ileriye yönelik büyük kazanımlar getirdi.
– Kendi stilinizi nasıl tanımlıyorsunuz? Giyim konusunda olmazsa olmazlarınız nelerdir?
Eskiden kıyafet seçimimde modaya göre hareket ediyordum. Geçmişteki fotoğraflarıma baktığımda şimdi hiç ilgimi çekmeyen abartılı büyük sallantılı küpeler taktığımı görüyorum; bunlar şu an hiç tarzım olmayan şeyler… Şimdi artık natürelliği seviyorum. Ne makyaj konusunda ne de giyimde abartıyı sevmiyorum. Kıyafetlerimde ise daha çok düz desenleri ve dantelli gömlekleri tercih ediyorum. Renk olarak ise siyah ve beyazı seviyorum. Bu durum sanırım Beşiktaş’tan kaynaklanan bir sevgi…
– Nefes tekniği ile ilgileniyorsunuz. Peki bu ilginiz nasıl başladı?
Türkiye’ye bir trafik kazasıyla döndüm. Vücudumda birçok kırık vardı, neredeyse tüm kemiklerim zarar görmüştü… Doktorlar benim için ümidi kesmişler ve en az bir sene yürüyemez demişlerdi. Rahmetli babam “Benim kızım yürür” diyordu. Çünkü babama göre o nasılsa ben de öyleydim.
Ben, ismim gibi hiçbir zaman ümidimi kaybetmeyen biriyim. Bu süreçte iki buçuk ay hastanede kaldım. O zamanlar Tarkan ile çok samimiydim. Doktorum Tarkan’ın konserine gitmek istediğimi duyduğunda çıldırdığımı düşünmüştü… Kısa zamanda sağlığıma kavuştum ve ben o konsere gittim… Sonra bu kazanın neden benim başıma geldiğini düşünerek hayatı sorgulamaya başladım. Ve spiritüel dünyayla ilgilenmeye başladım. Bu sırada da nefes tekniği ve NLP ile tanıştım. Bu konuda dünyanın çeşitli yerlerinde birçok eğitim aldım. Sonuç olarak hayata bakış açım tamamen değişti.
– Doğru nefes tekniği nedir? Bu teknik insanların hayatını nasıl etkiliyor?
İnsan vücudunda yedi tane çakra var. Yanlış nefes tekniği ile yeterince oksijen alamayan bu çakralar, zaman içerisinde kirleniyor ve kapanıyor. Bunun sonucunda bağışıklık sistemimiz zayıflıyor ve hemen hastalanıyoruz. Doğru nefes tekniği ise bizim kapalı olan çakramızı açıp temizliyor. Çakralarımıza yeteri miktarda oksijen ulaştığı için de organlarımız sağlıklı oluyor.
Nefesin psikolojik boyutlarda da etkisi yadsınamaz. Üzüntü, stres, hayal kırıklığı gibi sebeplerle biz hayata küsünce, organlarımız da küsüyor. Ancak nefes seansından sonra oluşturulan duygu ve düşünce kontrolü, ruh sağlığımızın yanı sıra beden sağlığımızı da dengeliyor. Hayatla olan hesaplaşmamızı çözüyor. Daha evvel çok kızdığımız şeylere, nefes seansından sonra artık kızmamaya başlıyoruz. Ufkumuz ve vizyonumuz genişliyor.
“Olacak olan her şey zaten oluyor!”
İnsanlara söyleyeceğim tek şey; hayatı akışına bırakmaları… Olacak olan her şey zaten oluyor… Tabii Tanrı nasıl olsa bana bir kader yazdı deyip, mücadeleyi bırakmak da yanlış. Çünkü Allah azmi ve insanlara verdiği gücün kullanılmasını sever. Ama bu durum hiçbir zaman hırs ile karıştırılmamalı. Nitekim hırsın içinde ego vardır, azmin içinde ise Allah’ın verdiği güç…
“Yarınını dert eden günahkardır!”
“Yarınını dert eden günahkardır” diye çok güzel bir söz vardır. Yeni tanıştığım her insana bu mesajı vermek isterim. Olan zaten oluyor… Zihninize getirdiğiniz her olumsuz şeye imza atıyorsunuz ve onları çağırıyorsunuz. Halbuki sadece şükür ve tevekkül etseniz istediklerinizin olmaması için hiçbir neden yok…